Paylaş
Yine muhtemeldir ki, geçen hafta çarşamba günü ilk Milli Muharip Uçak KAAN’ın Mürted Hava Üssü’nden havalanıp Ankara semalarında 13 dakika süren deneme uçuşu da çok daha sonraki bir zaman parantezinde gerçekleşecekti.
Türkiye’nin kendi beşinci nesil milli muharip uçağını üretmesi yeni bir düşünce değil. Daha 2010 yılında Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın önerisiyle dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında toplanan Savunma Sanayii İcra Komitesi’nde alınan bir kararla, Milli Muharip Uçak ulusal hedef olarak belirlenmiş ve kavramsal tasarımı için çalışmalar başlatılmıştı.
Ancak böyle de olsa, milli muharip uçağına dönük hazırlıklar Türkiye’nin 2000’li yılların başlarından itibaren ikinci derecede üretici olarak katıldığı şaşaalı F-35 projesinin gölgesi altında kalmıştı.
Ne zaman ki ABD 2019 yılında Türkiye’yi F-35 programdan çıkarttı, Ankara’daki karar vericiler girilen bir dizi arayıştan sonra beşinci nesil için milli muharip uçağına yönelmekten başka uygulanabilir bir seçeneğin olmadığını kabul etme noktasına geldi.
Bu yönüyle baktığımızda, aslında ABD Kongresi’nin 1974 yılı sonunda uyguladığı silah ambargosunun o dönemde ulusal savunma sanayiinin zorunluluğu konusunda Türkiye’de yarattığı topyekûn farkındalık gibi, ABD’nin F-35 kararının da benzer bir etkiyi icra ettiğini söylemek mümkün.
O tarihte henüz “KAAN” diye adı konmamış olan milli muharip uçak projesi 2019 sonrasında ciddi bir ivme kazanmıştır.
*
Beşinci nesil savaş uçağı çok uzun bir zamandır Türk Hava Kuvvetleri’nin ihtiyaçları açısından bir gereklilik olarak görülüyordu. Şöyle ki, teknolojideki gelişmelere paralel bir şekilde uçakların yeteneklerinde belli zaman süreleri içinde önemli niteliksel sıçramalar gerçekleşiyor.
Türkiye’de dördüncü nesil olan F-16’lar bir şekilde hizmet ömürlerini tamamladıklarında, bunların yerini bir sonraki beşinci nesil uçakların alması hedefleniyor.
Hava Kuvvetleri’nin kullandığı ikinci nesil F-104’ler yerini 1970’li yıllardan itibaren büyük ölçüde üçüncü nesil F-4’lere (Fantom) bıraktı. Bu uçaklar da (sınırlı bir kısmı envanterde kalsa da) 1990’lı yıllarla birlikte görevlerini kademeli bir şekilde dördüncü nesil F-16’lara devretti. Gelecekte görev yükünü ağırlıklı olarak bir sonraki beşinci nesil uçaklar üstlenecek.
Türkiye açısından beşinci nesilde F-35 seçeneğinin ABD’nin kararı nedeniyle gözle görülebilir bir gelecekte belirsizliğe girmesi ve milli muharip uçak projesinin tamamlanması için de zamana ihtiyaç duyulması, aradaki geçiş döneminde “4.5’uncu nesil” modernize edilmiş F-16’ları edinme seçeneğinin devreye alınmasını beraberinde getirdi.
Türkiye, 2021 sonbaharında ABD’ye 40 adet 4.5’uncu nesil yeni F-16 VIPER savaş uçağı almak için başvurdu. Bu girişimde, Hava Kuvvetleri’nin envanterindeki 79 F-16’nın da 4.5’uncu nesle uyarlanması için gerekli teknolojiyi sağlayan modernizasyon kitleri talep edildi.
*
Atılan bütün bu adımlar Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’de havadaki güç dengesini de yakından ilgilendiriyor. Yunanistan F-16 modernizasyonunu zaten 2022 yılında başlatmış bulunuyor. Türkiye de ABD yönetiminin F-16 talebini Kongre’den yakın zamanda geçirmesiyle birlikte, belli bir gecikmeyle de olsa bu modernizasyon sürecine girerek Yunanistan’la bu kategoride dengeyi sağlayacaktır.
Ancak ABD yönetimi Türkiye’nin F-16 paketiyle ilgili talebini Kongre’den geçirirken, eş zamanlı bir şekilde Yunanistan’ın 40 adet beşinci nesil F-35 talebini de bununla birlikte işleme koymuştur. Bu durumda Türkiye F-16’larda 4.5’uncu nesle geçerken, Yunanistan beşinci nesil F-35’lerle Türkiye’ye karşı niteliksel bir üstünlük kazanmış olmayacak mıdır?
Burada kritik olan bir başka soru daha var. Bu da ABD’nin Yunanistan’a F-35’leri hangi zamanlamada teslim edeceği sorusudur? Yunanistan’daki bazı açıklamalarda F-35’lerin tesliminin başlangıcı için 2028 yılı telaffuz edilmektedir.
Her halükârda, ABD’nin F-35’lerin tesliminde nasıl bir tempoda hareket edeceği, bu uçakların Yunan Hava Kuvvetleri’nin envanterine ne zaman gireceği konusu kritik önemdedir.
Bir bu kadar önem taşıyan bir mesele, Yunanistan F-35’leri aldığı noktada Türkiye’nin de beşinci nesilde aynı yeteneği kazanmış olup olmayacağı, daha doğrusu KAAN’ın operasyonel hale gelip gelmeyeceği sorusunun yanıtında yatıyor.
*
Yapılan resmi açıklamalara bakılırsa, KAAN’ı üretmekte olan TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş., uçakları 2028 yılında Hava Kuvvetleri’ne teslim etmeyi taahhüt ediyor. Buna karşılık, uçakların teslim edilmesi hemen operasyonel olacakları anlamına gelmiyor.
Özellikle bu tür ileri teknolojiye dayalı silah sistemlerinin kabulü ancak belli denemelerden geçip, ihtiyaçların ne ölçüde karşılandığının değerlendirildiği bir sürecin sonunda olabiliyor. Bu çerçevede KAAN’ın Hava Kuvvetleri’nde tam anlamıyla operasyonel olabileceği tarih için 2032 yılı telaffuz ediliyor. Kabul tarihinin sarkabileceğini de bir ihtimal olarak göz ardı etmemeliyiz.
Tabii, beşinci nesil açısından Türkiye ile Yunanistan arasındaki dengede bu hassas kırılma anı yaklaştığında bir ihtimal daha gündeme gelebilir. ABD yönetimine göre, Türkiye’deki S-400’ler meselesine bir çözüm bulunabildiği takdirde, 2030 gibi bir zaman aralığı yaklaştığında, Türkiye’nin her an F-35 alımı için yeniden potaya girebilmesi de mümkün olabilir. Bu, ABD’nin beklentisidir.
*
Böyle bir ihtimal belirse bile, F-35’ten dışlanma tecrübesini bir kez yaşadıktan sonra Türkiye’nin milli muharip uçağı arayışını hayata geçirme hedefinin ertelenmesinin artık söz konusu olmayacağını düşünüyoruz. Bu yönüyle, galiba geçen çarşamba günü Mürted Üssü’nden havalanan KAAN, bir bakıma Türkiye açısından geri dönüşü olmayan bir yolculuğu başlatmış bulunuyor.
Türkiye F-35 projesinden 2019 yılında çıkartıldıktan beş yıl sonra KAAN’ın yerden teker kesip havalanabilmesi, TUSAŞ’ın ve onu destekleyen gerek kamu gerek özel sektörden çok sayıda sanayi kuruluşunun ve yüzlerce mühendisin muazzam bir organizasyon içinde el ele vererek adanmışlıkla giriştikleri bir ortak mesainin sonucudur.
Ancak başarıyla gerçekleştirilen bu ilk uçuşun tamamlanması gereken daha birçok aşaması var.
Bunların başında ülkemizin ezeli meselesi, yani motor konusu geliyor. Evet geçen hafta havalanan uçağın büyük bir bölümü TUSAŞ tarafından ulusal imkanlarla üretilmişti ama çok kritik bir unsuru olan motoru ABD General Electric yapımı F-110’du. Yani F-16’ların kullandığı bir Amerikan motoruyla uçtu KAAN geçen hafta.
KAAN taahhüt edildiği gibi 2028 yılında Hava Kuvvetleri’ne teslim edildiğinde, motorunun da Türkiye’de üretilmiş olması gerekiyor.
Uçağın motoru İngiliz Rolls-Royce firması ile Türkiye’de ortak üretim olarak gerçekleştirilecektir.
Bu arada, gerek F-16’ların TUSAŞ’taki montaj üretiminin gerek Türk şirketlerinin F-35 projesinde yer almış olmasının, Türkiye’ye havacılık sanayii ve bu alandaki askeri teknolojiler alanında hiç de azımsanmayacak yetenekler kazandırdığı teslim edilmelidir.
Türkiye F-35 projesinden çıkartılana kadar bu uçakların birçok parçası Türkiye’de üretilmekteydi. Şimdi bu şirketlerin belli bir bölümünün milli muharip uçak projesinde de yer aldığı anlaşılıyor. Bu yönüyle F-35 tecrübesinin önemli yararları olmuştur Türkiye’ye.
*
Bunun gibi uçağın beşinci nesil özellikleriyle tamamlanabilmesi için bilgisayar sistemleri, silah sistemleri gibi geliştirilmeyi bekleyen daha pek çok unsuru söz konusudur. Kısa zamanda kat edilmesi gereken bir hayli mesafe var. Bununla birlikte, Türkiye’nin geride bıraktığımız yıllarda silahlı ve silahsız insansız savaş araçları alanında ortaya koyduğu başarı öyküsü de bu bakımdan kayda değer bir emsal oluşturuyor.
Galiba KAAN’ın geçen hafta Ankara semalarında gerçekleştirdiği uçuşun en kritik sonucu, Türkiye’nin pekala beşinci nesil uçağı kendi imkânlarıyla yapabileceği konusunda toplumsal özgüvenin yerleştiği bir eşiğin aşılması olmuştur. Uçakların belli bir hızda geçtiği ses duvarı gibi bir özgüven eşiği geçilmiştir diyebiliriz.
Paylaş